Sayfalar

25 Haziran 2014 Çarşamba

senin şarkın!

 


Bu sabah radyoyu açtığımda ilk şarkı... Nasıl bir melodi ki içine çekti beni.

Dün akşam "Behlül" adlı ata binmemin, yaklaşık 15 dakika boyunca atı çeken Kağan'ın, mutluluğunu gözlerinden okuduğum oğlumun, yemyeşil bir doğada güzel bir akşam yemeğinin ve sayamadığım onca şeyin etkisi var sanırım güne güzel başlamamda.
Teşekkür ediyorum Rabbim. Bana yaşattığın onca güzel şeyler için.

10 Haziran 2014 Salı

Bilgeye sormuşlar:)


Biraz önce okuduğum bu keyifli yazıyı paylaşmak istedim sizinle... Sevgiyle kalın :)

Bilgeye sormuşlar. (Genelde hep öyle olur ve bilgenin kim olduğu da bilinmez) Sabah kalkar, işime giderim. Akşam da evime gelir, yatarım. Bu böyle gider durur da anlamam, niye?
Bilge uzun uzun bakar. Sonra da “Her sabahın aynı, her akşamın aynıysa suç kimsede değil, suç sende? Kalkma bir gün de, gitme işine ya da gelme evine ya da yatma bütün gece…. Fark yaratmak, farklı olmak senin elinde. Fark için çok şey bekleme. Her gün yürüdüğün yoldan yürüme bir gün de. O asık suratın gülsün bir kere de. ‘Merhaba’ de bütün kalbinle birine. Sen sen olmazsan kimse uğraşmaz ki seninle…..”
Helal olsun bilge ama şu çağda yok efenim işe gitme ohhh keyfine bak bir gün de kısmına pek katılamayacağım. Çünkü işe gitmezsem işe bir daha hiç gidemeyebilirim ki biz buna halk arasında kovulma diyoruz.

Şaka bir yana bu yazı için yarattığım bu bilgenin söyledikleri bazı şeyler de yalan değil. Ne demişler: “Bilgeyi öldür, hakkını yeme” Örneğin “Fark için çok şey bekleme” kısmına ne dersiniz?
Evet, çoğumuz fark yaratmanın, günün o rutinliğinin bitmesinin sihirli bir şeylerle gitmesini bekler dururuz. Ama aslında o kadar büyük şeylerin bizi kurtarmasını beklediğimiz içindir hareket edemeyişimiz. İşte tam da bu noktada “Farklılık küçük şeylerde de farklılıktır” diyenlerdeyim. Her gün işe giderken servisle mi gidiyorsunuz? Bir gün kitap, bir gün müzik, bir gün film, bir gün uyuma, bir gün yazma, bir gün bir dil öğrenme için çalışma…. her gününüzü farklı kılmaya mutlaka katkı sağlayacaktır. Ama yook ben serviste sadece uyurum derseniz, o zaman da bilgeye soru moru sormak saçma oluyor?




4 Haziran 2014 Çarşamba

Vee ... Sen şükredeceksin ...

 
 


Mutsuzluğuna, depresyon diye bir kılıf uydurmuşsun ama sen de biliyorsun dimi, ruhunun acılarını eczaneden aldığın “o” ilaçlarla tedavi etme çaban aslında beyhude bir çaba… Boşver sen o ilaçları… Sana kendini iyi hissettiren insanları bul “ilaç niyetine” ve onlarla daha sık görüş, iyi hissettirmeyenlerle mümkünse görüşme, eğer görüşmeye mecbursan onları o şekilde kabul et… Değişmeyeceklerini kabul et, değiştirmeye çalışma ve direnme… Direnmek boşu boşuna enerji kaybettirir. Kabul ise bu yoldaki en büyük dönüştürücündür…
Güven…
Hayata, evrensel düzen dediğimiz ilahi plana, kendi yolunda yürüdüğünde, içini temizledikçe karşına çıkacak olayların ve kişilerin de seninle aynı temizlikte olacağına…
Ve korkmadan ilerle…
Göreceksin ki olaylar önüne gelmeye başlayacak ve sen, şükredeceksin

                                   “İyileştiren sevgilere ihtiyacı var insanın,
                                             Özellikle de şimdi, bu yaşlarda.
                                 Seni tüm zaaflarınla hatalarınla kabul eden,
                                                  Tüm korkularınla bilen,
                                                 Hesapsızca ve sorgusuz,
                                                     Şartsız ve koşulsuz,
                                                      Bencilce olmayan,
                                               Beninden önce senin olan,
                                 Onaylamasa da kabul eden bir yumuşaklıkta,
                                       Kalbinin içi kadar bir uzaklıkta,
                                           Sonuçta değil süreçte iyi gelen,
                                     iyileştiren sevgilere ihtiyacı var insanın…

                                                Düşüncesi bile gülümseten,
                               Omuzlarındaki tüm yüklerinden seni azad eden,
                                         Keder değil yaşama sevinci veren,
                                Tüm yaralarını kendi bile fark etmeden saran,
                          İyileştiren, iyi gelen sevgilere ihtiyacı var insanın.

                                Beklentileriyle yormayan, fazla soru sormayan,
                                           Yanında sen gibi sen olduğun,
                                        Tüm yanlış bildiklerini unuttuğun,
                                Hiçbir hesap yapmadığın, yapamadığın,
                         İyi gelen, iyileştiren sevgilere ihtiyacı var insanın…

                                         Seni kalıplar içine sıkıştırmayan,
                              Tüm kayıp taraflarını bakışlarıyla bulduran,
                                              En beceriksiz taraflarını,
                               Sevimli bir çocuğun yaramazlığı gibi görüp,
                                        Seni sevmeye daha da sarılan,
                          İyileştiren, iyi gelen sevgilere ihtiyacı var insanın…”